Yorumlar

Sevin Okyay / Sinema ve Müzik Eleştirmeni

Çok teşekkür ederim. Ne kadar duygulandım. Yeni tanıdığımız, sadece bir kısa filmi olan genç ve mesafeli sinemacıyı sizin de dediğiniz gibi dünya çapında bir yönetmen olma yolunda adım adım ilerlerken, sinema seven insanlar olarak yakından izledik. Muzafffer'i tanıyorduk, sonra Ahmet Boyacıoğlu'nun filmi "Siyah-Beyaz"da da oynadı. Mehmet Emin Toprak geldi aklıma:temiz yüzlü, güzel yüzlü, oyunculuk bilmeyen iyi oyuncu. Kazadan çok kısa süre önce festival otobüsünde sol çaprazımızda oturuyorlardı eşiyle. "Koza'da Gemiş"i onlarsız nasıl yaşarız? "Koza", "Kasaba", "Mayıs Sıkıntısı", "Uzak" Hikâyesinin biz de öyle içindeydik ki. Müzik seçtiğiniz bölüme çok uygundu.  Çok iyi bir besteydi ve aynı şey, daha önce izlediğim "Sınıftaki Düşler" için de geçerliydi. "Taşra Üçlemesi" Caz Projesi'ni oluşturan parçaların bestecisi piyanist Yiğit Özatalay'ı peşinen tebrik ederim. Nuri Bilge Ceylan'ın ilk üç filminden seçilen 11 sahne üzerine yapılan diğer bestelerin de filmlere  aynı derecede yakın olacağından eminim. Doğrusu ilk konseri iple çekiyorum. Hayal kırıklığına uğramayacağımdan da eminim. Projede emeği olan, bu güzel fikri bir sinema-caz birlikteliğine götüren herkesi kutlarım. Kendimi ufku geniş bir insan sanırdım, ancak sayenizde anladım ki caza biraz dar bakıyormuşum. Cazın kucaklamayacağı duygu yokmuş. Varolun!

Burak Sülünbaz / Müzik Eleştirmeni


Görsel sanatların, ses sanatlarıyla birbirlerine ilham oluşlarıyla ve birbirleriyle karşılıklı etkileşime geçişleri zor ve aynı zamanda yaratıcılık bağlamında çok besleyici bir birliktelik olarak süregelmiştir. Türk sinemasının en başarılı hikaye anlatıcılarından Nuri Bilge Ceylan’ın “Kasaba”, “Mayıs Sıkıntısı” ve “Uzak” adı verilen ilk üç filmi “Taşra Üçlemesi” olarak da adlandırılmaktadır. Bu bağlamda 1997 tarihli Kasaba filmi besteci ve müzisyen Yiğit Özatalay’a “Sınıftaki Düşler” eserinde ilham olmuş. Eser, beyaz perdedeki imgelerin seslere dönüştüğü noktada Barış Ertürk’ün derinlikli saksafonu ile başlar. Yiğit Özatalay’ın lirikal piyanosu ve Mustafa Kemal Emirel’in eşlikçi davul icrası ile Kasaba okulundaki çocukların hüznü ve düşleri zihinlerimizde karşılık bulur. Havada uçuşan tüy, penceredeki kedi, öğretmenin pencereden dışarı bakışı, yoksulluğun hissedildiği her bir sekans mutluluğun ve mutsuzluğun anlık değişkenleri gibi doğal akışında gerçekleşir. Müziğin görselliğe eşlik ettiği bu teatral icrada müzisyenler, yaşamın doğası gereği kendi içinde barındırdığı sanatsal ifadesiyle birebir örtüşen bir görsel ve müzikal deneyim sunar. Sınıftaki düşler, pencereden izlediğimiz kasaba yollarını yavaş yavaş kaplayan karlar gibi aheste bir finalle kulaklarımızdan akarak zihinlerimizde kaybolur.